Читаем Kara Güneş полностью

Alvin bundan sonra kendini uzun bir süre düşünce değiştiricisine vermişti. Düşünce değiştiricisinin ekranı üzerinde bilerek veya bilmeyerek genellikle eski ustaların eserlerinin kopyalan olan bitip tükenmez renkler, şekiller oluşturmaktaydı. Bu şekillerle renkleri oluştururken de kendini gitgide daha sık bir tarzda ve hiç farkında olmadan kaybolup gitmiş olan ilk çağ dünyasının manzaralannı çizerken bulmaktaydı. Ama bununla da kalmamakta, ellerinin bu manzaralara kendiliklerinden gidişi gibi düşünceleri de sık sık Jeserac’ın ona göstermiş olduğu kayıtlara kaymakta, bu kayıtların özlemini çekmekteydiler. Çoğu zaman hissettiği müphem huzursuzluk onu hemen hemen hiç endişelendirmediği halde hoşnutsuzluğunun için için yanan alevinin dili yavaş yavaş bilincine doğru yükselip yalamaya başlamıştı bile ve bundan ötürü huzursuzluğu da aylar ve yıllar geçtikçe gitgide artmaktaydı.

Bir zamanlar Diaspar’ın sunduğu zevklerle eğlencelerden daha fazlasını dilememiş olan Alvin ufukları gitgide genişledikçe açtık sadece bunların yetmeyeceğini, sadece bunlarla yetinemeyeceğini anlamıştı. Tüm yaşamını sadece ve sadece bu duvarların içinde tüketeceği düşüncesi gitgide daha dayanılmaz bir hal alıp onu bir kurt gibi için için kemiriyor, yiyip bitiriyordu ama tüm dünya çöllerle kaplı bulunduğundan başka bir seçeneği olmadığını da biliyordu.

Yaşamı boyunca çölü topu topu birkaç kere görmüştü ama çölü kendisinin dışında hiç kimsenin hiçbir zaman görmemiş olduğunu da bilmekteydi. Vatandaşlarının dış dünyaya karşı duyduğu korku bir türlü anlayamadığı bir şeydi. Alvin için dış dünya dehşet verici değil de esrarlı bir yerdi. Diaspar’dan usandığı zaman onu tıpkı şimdi yaptığı gibi karşı konulmaz bir şekilde çağıran esrarlı bir yerdi.

Kent halkı işlerine giderken yürüyen yollar rengarenk ışıklar saçmaktaydı. Alvin aralarından ana yüksek hızlı bağlantı istasyonuna doğru ilerlerken ona gülümsüyor, bazen de adıyla selamlıyorlardı ama bir zamanlar tüm Diaspar halkı tarafından tanınmaktan özel bir gurur duyan Alvin artık bundan pek hoşlanmamaktaydı.

Hız kanalı Alvin’i kentin kalabalık kalbinden birkaç dakika içinde uzaklaştırmıştı. Parlak renkli mermerden uzun bir peronun önünde birdenbire ama hiç sarsılmadan durduğunda görünürde ancak birkaç kişi vardı. Yürüyen yollar yaşamında çok doğal bir yer tuttuğu için Alvin hiçbir zaman başka bir ulaşım şekli düşünmemişti. Oysa eski dünyanın mühendisleri bu yolu görseler, bir yolun ucunun, ortası saatte yüz mil hızla ilerleyen bir yolun her iki ucunun nasıl olup da sabit kalabildiğini bir türlü anlayamayacaklar, bu ikilem karşısında saçlarım başlarım yolmaya başlayacaklardı. Gerçi bir gün Alvin de kendisini böyle bir bulmaca karşısında bulabilirdi ama şu an için çevresini olduğu gibi kabul ediyor, Diaspar’ın diğer sakinleri gibi o da bu çevreyi hiç yadırgamıyordu.

Kentin bu kesimi hemen hemen ıssızdı. Diaspar’ın nüfusunun bin yıldan beri hiç değişmemiş olmasına rağmen ailelerin düzenli aralıklarla yer değiştirmesi yerleşmiş bir gelenekti. Gerçi büyük kuleler şimdi yüz bin yıldan beri boştular ama yaşam dalgası birgün böylece kentin bu böl gelerine de ulaşıp bu kesimlerini de tekrar yaşamla, cıvıl cıvıl yaşamla dolduracaktı.

Mermer peronun sonunda bir duvar, bu duvarın içinde de gündüz gibi aydınlatılmış tüneller vardı. Alvin hiç duraksamadan bu tünellerden birini seçip içine daldı. Peristaltik alan onu anında kavrayıp süratle ileri gönderdi.

Tüm Diaspar’ı bir kanaviçeyi işler gibi özenle işleyen sanat buradan da geçmiş olduğu için yerin çok altındaki bir tünelde değil de doğrudan doğruya cennete giden yoldaydı sanki. Bu yolun iki yanında da çok daha eski çağların Diaspar’ının kuleleri güneşin ışıkları altında pırıl pırıl parlıyorlardı. Bu eski Diaspar’daki büyük yapıların çoğu gözlerine yabancı değildi ama yeni Diaspar’daki binalarından çok ince nüans farklarıyla ayrıldıkları için bir o kadar da daha ilginçtiler. Alvin bu yolun daha uzun sürmesini hep dilemiş ama bu tünelden geçiş süresini ağırlaştırıp geciktirecek bir çözüm yolunu şimdiye dek bir türlü bulamamıştı.

Göz açıp kapayana kadar kısa bir süre sonra yavaşça geniş, elliptik, her tarafı pencerelerle çevrili bir odaya çıkarılıp bu pencerelerden bir an için boy boy, renk renk, sapları başka, yaprakları bambaşka güzellikte, çiçekleri görebildi. Gerçi Diaspar’da daha hâlâ bahçeler vardı ama bu çiçekler doğanın değil de sadece ve sadece onları tasarlamış olan sanatçının beyninin ürünüydü ve bugün dünyada kuşkusuz böyle çiçekler yoktu.

Alvin pencerelerin önünden ayrılıp ilerleyince hayal parçalanıp görüntü bozuldu. Şimdi daire şeklinde, yukarıya doğru dik kavisler çizerek tırmanan bir geçitteydi ve ayaklarının altındaki döşeme sanki onu hedefine götürmek istiyormuş gibi ağır ağır hareketlenmeye başlamıştı. Birkaç adım attıktan sonra döşeme artık başka bir çaba gerektirmeyecek kadar büyük bir sürate eriştiğinden durdu.

Перейти на страницу:

Похожие книги

Аччелерандо
Аччелерандо

Сингулярность. Эпоха постгуманизма. Искусственный интеллект превысил возможности человеческого разума. Люди фактически обрели бессмертие, но одновременно биотехнологический прогресс поставил их на грань вымирания. Наноботы копируют себя и развиваются по собственной воле, а контакт с внеземной жизнью неизбежен. Само понятие личности теперь получает совершенно новое значение. В таком мире пытаются выжить разные поколения одного семейного клана. Его основатель когда-то натолкнулся на странный сигнал из далекого космоса и тем самым перевернул всю историю Земли. Его потомки пытаются остановить уничтожение человеческой цивилизации. Ведь что-то разрушает планеты Солнечной системы. Сущность, которая находится за пределами нашего разума и не видит смысла в существовании биологической жизни, какую бы форму та ни приняла.

Чарлз Стросс

Научная Фантастика