Parktaki tek yapı Yarlan Zey’in mezarıydı. Gül kurusu sütunları güneşin altında parlayan mezar alçak bir tepenin üzerinde duruyor, bu tepeye iki tarafında Eternal ağaçlarının sıralandığı bir bulvardan gidiliyordu. Üzeri açık olan mezarın tek holünün döşemesi büyük, doğal gibi görünen taş dilimleriyle kaplanmıştı. İnsanoğlu bu döşemenin üzerine asırlardan beri bastığı, bu döşemenin üzerinde asırlardan beri gidip geldiği halde, bu taşları her ne hikmetse yine de aşındıramamış, üzerlerinde en ufak bir iz bile bırakamamıştı. Alvin’le Rorden ağır ağır bu hole girip Yarlan Zey’in anıtı karşısında durdular.
Büyük parkın yaratıcısının gözleri sanki dizlerinin üzerine yayılmış planları inceliyormuş gibi hafifçe aşağıya bakmaktaydı. Yüzünde nesilleri asırlar boyunca şaşırtmış olan o garip bir şekilde kaçamaklı ifade okunmaktaydı. Bazılarına göre bu sanatçının bir kaprisinden, üzerinde durmaya bile değmez bir kaprisinden başka bir şey değildi. Bazılarına göreyse Yarlan Zey esrarlı bir nükteye gülümsemekteydi ve Alvin anıtın karşısında durduğu anda böyle düşünenlerin haklı olduğunu; Yarlan Zey’in bir nükteye, gerçekten de esrarlı bir nükteye bakıp buna gülümsemekte olduğunu anladı.
Rorden anıtın karşısında bir süre ilk kez görüyormuş gibi kıpırdamadan durduktan sonra birkaç adım gerileyip büyük, yassı temel taşlarını incelemeye başladı.
— Ne yapıyorsunuz?
— Biraz mantığımla hareket ediyor, mantığımdan çok da sezgimin sesine uyuyorum.
Rorden daha fazla bir şey söylemediği için Alvin tekrar anıta bakmaya başladı. Arkasından gelen hafif bir ses dikkatini çektiğinde hâlâ anıtı incelemekteydi. Bu ses üzerine dönünce yüzünde mutluluktan güller açan Rorden’in ağır ağır temele gömülmekte olduğunu gördü. Alvin’in yüzündeki ifadeyi gören Rorden bir yandan gülerken bir yandan da konuşmaya başladı:
— Bu işlemin tersinin nasd yapılacağını bildiğimi sanıyorum. Eğer derhal geri dönmezsem beni bir ağırlık polarizatörü ile yukarı çekmen gerekecek ama dediğim gibi buna gerek kalacağını sanmıyorum.
Bu son sözler iyice boğuktu. Dikdörtgen oyuğun kenarına koşan Alvin, Rorden’in daha şimdiden yerin birkaç metre altına inmiş olduğunu gördü. Şaft, Alvin bakarken bile hızla derinleşmekte; Rorden’i giderek küçültüp, insan demek olanaksız bir noktacığa dönüştürmekteydi.
Sonra uzak ışık dikdörtgeni genişlemeye, delik kısalmaya başlayıp Rorden tekrar Alvin’in yanında durdu ve Alvin’in içini büyük bir ferahlık kapladı. Rorden bir an süren derin bir sessizlikten sonra gülümsedi:
— Eğer üzerinde çalışacak bir şey bulabilirse mantık mucizeler yaratabilir. Bu yapının kurgusu hiçbir şey gizleyemeyecek kadar basit olduğundan tek gizli çıkışı ancak temelinde olabilirdi. Bu çıkışın herhangi bir şekilde belirtilmiş olması gerekeceğini düşünüp geri kalanların tümünden değişik bir temel taşı bulana kadar araştırdım.
Alvin eğilip inceledikten sonra karşı çıktı:
— Bu taşın diğerlerinden hiç farkı yok ki.
Rorden ellerini gencin omuzlarına koyup vücudunu yüzü anıta dönene dek çevirdi. Alvin anıta bir süre dikkatle baktıktan soma başını ağır ağır sallayıp fısıldadı:
— Demek Yarlan Zey’in sırrı bu.
Yanılmıyordu. Heykelin gözleri üzerinde durduğu taşa, sadece bu taşa dikilmişti. Nitekim Alvin bu taştan yanındaki taşa geçince Yarlan Zey’in artık kendisine doğru bakmadığım fark etti.
Rorden yeniden konuşmaya başladı:
— Özellikle bu gözlerin gösterdiği şeyi aramadıkça, hatta o zaman bile, bu bakışların yine de hiçbir şeyi göstermeyeceğini, hiçbir anlam ifade etmeyeceğini milyonda bir kişi bile akledemezdi. Bu taş parçasının üzerinde durur, çeşitli düşünce kanallarını izlerken, önceleri kendimi çıldırmak üzereymiş gibi hissettim. Bir süre sonra bir işe yaramadı. Tetiği bu isim çekmiş olsaydı pek çok kimse makineyi bilmeyerek, kazaen harekete geçirmiş olacağı için bir işe yaramadı. Bereket devreler oldukça hoşgörülü olmalıydılar ki şifre düşüncenin, kilidi açacak anahtarın «Lyndarlı Alaine» olduğu sonunda ortaya çıktı ve ben de aklımı yitirmekten ucu ucuna kurtuldum.
— Açıklanınca oldukça basit gibi geliyor ama ben bunu bin yıl düşünseydim bile yine de bulamazdım. Birleştiriciler böyle mi çalışıyor?
Rorden gülümsedi:
— Ben yanıtı bazen Birleştiricilerden önce buluyorum ama onlar daima buluyor.
Bir an durduktan sonra devam etti.
— Şaftı açık bırakmamız gerekecek. Başka çaremiz yok. Birinin şafttan aşağı düşmesi de hiç de olası gibi gözükmüyor nasıl olsa.
Sarsılmadan toprağa gömülürlerken dikdörtgen gökyüzü parçası gitgide küçülüp gitgide uzaklaştı. En az bin metre derinliğinde gibi görünen şaft duvarlarının yaydığı fosforla aydınlanmaktaydı. Üzerlerinde en ufak bir pürüz girinti çıkıntı bile olmayan bu duvarlar, şimdi kendilerini aşağıya doğru indirmekte olan makinenin nasıl bir araç olduğu hakkında hiçbir fikir vermemekteydiler.