— Var sanıyorum. Anıttan söz ediyorsunuz.
— Evet. Anıt parkın tam ortasında. Eğer yürüyen yolları uzatsaydın hepsi de orada birleşeceklerdi. Belki de, bir zamanlar orada kesişmekteydiler.
Çoktan ayağa fırlamış olan Alvin haykırdı.
— Hemen gidip bir göz atalım.
Rorden başını «olmaz» dercesine salladı:
— Yarlan Zey’in mezarına birçok kez gittiğin halde bu mezar anıtta yine de alışılmışın dışında hiçbir şey görmedin şimdiye dek. Bu baklından oraya koşmadan önce makinelere yeni sorular sormamız daha iyi olmaz mı? Ne dersin?
Bu düşüncenin doğruluğunu kabullenmek zorunda kalan Alvin yeni sorulara yeni yanıtlar beklerlerken Birleştiricinin daha önce vermiş olduğu raporu okumaya koyuldu ve bir süre okuduktan sonra da başım kaldırıp Rorden’e baktı:
— Rorden, Alaine’in göç sözcüğüyle kastettiği neydi?
— Bu çok eski kayıtlarda sık sık geçen bir sözcüktür. Diğer kentlerin çökmeye yüz tuttuğu, tüm insanların Diaspar’a akın etmeye başladığı zamanlara ait bir sözcük.
— O halde bu sistem her ne ise, acil kurtarma sistemi bu kentlere gidiyor?
— Hemen hemen yüzde yüz olasılıkla.
Alvin bir süre düşündü.
— Şu halde sistemi bulsak bile sistemin bizi bir sürü ölü kentten başka bir yere götürmeyeceğini düşünüyorsun?
— Buna yarayacağından bile kuşkuluyum. Kentler terkedildiğinde makineler büsbütün kapatıldığından şimdi tümü çölün kumları altında kalmış olmalı.
Karamsarlığa kapılmayı reddeden Alvin bu fikre karşı çıktı.
— Ama Alaine’in bunu bilmesi gerekirdi.
Rorden omuzlarını silkti.
— Unutma. Varsayımda bulunmaktan başka bir şey yapmıyoruz. Ayrıca şu anda Birleştiricide de hiçbir veri yok. Onun için bu bekleyiş daha saatler sürebilir ama konu çok kısıtlı olduğu için kayıtlı tüm bilgilerin gün sona ermeden önce elimize geçmiş olacağına kuşkum yok. Özetlersek sonuçta senin dediğini yapmış oluyoruz.
Kentin ekranları kapalıydı. Güneş, ışıklan ilk çağlar insanına garip bir şekilde zayıf gelecek güneş tüm şaşaasıyla parlamaktaydı. Alvin bu yoldan daha önce yüzlerce kez geçmiş olmasına rağmen şimdi içinde yeni bir maceraya atılmaktaymış gibi bir duygu vardı. Yürüyen yolun sonuna vardıklarında eğilip onları kentten bu yana taşımış olan yüzeyi inceledi ve yaşamında ilk defa bunun ne harikulâde bir yüzey olduğunu anlamaya başladı. Burada tamamen hareketsiz olan bu yüzey ancak yüz metre ötesinde koşmakta, bir insanın koşabileceğinden çok daha büyük bir hızla koşmakta, dosdoğru üzerine gelmekteydi.
Alvin’e bakan Rorden gencin duyduğu merakı yanlış yorumladı.
— Öyle sanıyorum ki park inşa edildiğinde yolun son kısmım başka bir yere nakletmek zorunda kaldılar. Bu bakımdan bu yoldan herhangi bir şey öğrenebileceğini sanmıyorum.
— Düşündüğüm bu değildi. Yürüyen yolun nasıl çalıştığını araştırıyordum.
Böyle bir şey şimdiye dek aklımın ucundan bile geçmediği için Rorden şaşırdı. İnsanoğlu kentlerde yaşamaya başladığı zamandan beri ayaklarının altındaki sayısız hizmet araçlarım nasılı niçini hakkında hiç kafa yormadan kabullenmiş ve kentler tamamen otomatikleştiğinde de bu araçların artık farkına bile varmaz olmuştu.
— Bu konuda kafa patlatma. Çözmeye meraklıysan sana bin tane çok daha zor bulmaca gösterebilirim. Örneğin, Kayıtçıların bilgileri nereden ve nasıl devşirdikleri gibi.
Rorden bunları söyledikten sonra yürüyen yolları, Mühendisliğin en büyük becerilerinden biri olan yürüyen yollan, tamamen aklından çıkardı. İzotropik olmayan maddenin yapılmasına yol açmış olan uzun araştırma çağlarının onun için hiçbir önemi yoktu. Rorden’e bu maddenin bir buudu yönünden bir katının, diğer iki buudu yönünden de bir sıvının niteliklerine sahip olabileceği gibi bir şey bile söylenseydi Rorden’in yine de en küçük bir hayret eseri bile göstermeyeceğine hiç kuşku yoktu.
Park ancak üç mil kadar ilerideydi ama parka giden yolların hepsi kavisli olduğundan yol aslında olduğundan daha uzun çekmekteydi. Alvin çocukken kentin bu en büyük açık alanının bitkileriyle ağaçlan arasında çok zaman geçirmiş, çocukluğuyla ilk gençliği arasında parkta gezmedik yer bırakmamıştı ama daha sonraki yıllarda parkın büyüsünün büyük kısmı uçup gitmişti ve bunun nedenini de şimdi anlamaktaydı. Yasak meyveyi tatmış, eski kayıtlan görmüş ve parkın dünyanın yitirmiş olduğu güzelliğin soluk bir gölgesinden başka bir şey olmadığım öğrenmişti.
Biçilmeye hiçbir zaman gerek göstermeyen bodur, ölümsüz çimenlerin üzerinden ilerler, iki yanlarında yaşlan belirsiz ağaçların uzandığı bulvarlardan geçerlerken pek çok kimseyle karşılaşıp Alvin’i herkes, Kayıtlar Muhafızını da hemen herkes tanıdığı için, bir süre sonra selamlara karşılık vermekten yorulmuşlardı. Bunun için bulvardan çıkıp ikinci derecedeki küçük yollardan, ağaçlarının giriftliğinden gökyüzünün hemen hemen görünmediği sakin, ikinci derecede yollardan ilerlemeye başladılar. Ağaçların gövdeleri bazen çevrelerini öylesine sarıyordu ki kentin büyük kulelerini bile göremez oluyorlardı. Öyle ki, Alvin kısa bir süre için o kadar çok düşlemiş olduğu eski dünyada gezinmekte olduğunu hayal etti.